29 Ekim 2013 Salı

Vapur/1926-30 ve Karşılaştırmalı



Burada ise dönemin vapur hatlarını ve ana duraklarını görüyoruz. Yandaki grafik ise 3 farklı yıldaki toplu taşıma verileriyle İstanbullu'nun hayatında tramvayın nereye geldiğini gösteriyor.

//Projesiz Modernleşme, s. 49-50

Pafta Taslakları - Yapılacaklar -






Mevcut Tramvay Hatları



1926-1930 Yılları İstanbul Elektrikli Tramvay Hatları

26 Ekim 2013 Cumartesi

1930's, Analizler, Social Background



Şimdi bomboş bir 1930'lu yıllar Taksim'inde ne yapsak ne etsek durumunun bir sosyal arkaplana muhtaç olduğu noktada bu yılların en önemli unsuru olarak "Büyük Buhran" karşımıza çıkıyor.  Tüm dünyaya yayılan ekonomik kriz  totaliter rejimlere davetiye çıkarıyor şekil/a'daki infographic gibi.
Bu totaliter rejimlerin saldırgan politikaları ve ekonomik krizle uğraşan genç Türkiye Cumhuriyeti aslında Osmanlı borçları'nın ilk taksitleri, geri kalmış ve neredeyse hiç olmayan sanayisi ile varolma mücadelesi veriyor. Aynı zamanda bu bir prestij mücadelesi. Bunları gözardı edemeyiz.
Bizim yoksul bir halkın krize rağmen kültürel ve ekonomik açıdan gelişmek zorunda olduğu bu ortamda nasıl bir öneri yapacağımızın kilidi şu;
"Architecture is the most powerful agent for social change". Ayrıntılar yarın.

TAGLER, Halkevleri, Yerli Malı Teşviği

24 Ekim 2013 Perşembe

ALERT



anlık bir konuşmanın kaydıdır. analiz için etkili olabileceği düşünülmektedir.

yaya olarak yolda yürürken psikolojik açıdan iyi hissetmenin kesintisiz yürüyüşler ve bir A noktasından hedeflenen B noktasına ulaşmaya çalışırken yolu kontrol etme/trafik için tetikte olmak gibi şeylerin minimumda olmasının iyi olabileceğini söyledik. evet bu noktaya varmak zor olmadı genel düşüncelerimiz çerçevesinde.
sonrasında örnek olarak A noktası-Taşkışla    B noktası-Taksim Burger önü var sayarsak,
okuldan çıkıp hedefe ulaşırken aşmamız gereken hendek sayısı (hendek=karşıdan karşıya geçmek) toplamda 6 ve bunlardan 2si ışıklı 4ü ışıksız hendekler. taksim projesinden sonraki durum ise toplamda 4 hendek 1i ışıklı 3ü ışıksız. bu aksta hendek sayısı azaldı. vatandaş ben artık o yoldan daha rahat yürüyorum diyerek memnuniyetini dile getirirken düşünmeyecek ki bu kadar büyük ölçekli bir meydan projesinin aslında belki de bu hendek sayısını çok daha aza indirgemesi ve yayayı daha fazla rahatlatması gerekirdi. bunu düşünmeyecek çünkü zaten taksim projesinin yapılmasını arzu eden de o değildi, o proje ona takdim edildi, verildi. tıpkı gecekondusuna yok gelince sevinen vatandaş misali.

sonuç olarak trafik yolunun ne kadar az kesişirse o kadar iyi olabileceğinden, ve çözüm için çok az eğimli ve uzun rampaların iş görebileceğinden gem vurduk azıcık.

Söz


Kafalar biraz netleşsin yazıya da başlanmış olsun diye.

-Tezimizi söylerken aslında verilen kararların hiç bir zaman verildiği haliyle kalmadığı, tarih içinde belirli noktalarda kırılmalar yaşayıp tarihi oluşturan her şeyle çarpıştığı ve bunun sonucu olarak da değişip tepkimeye uğrayacağını savunmaktayız. Bundan dolayıdır ki verilen -mimari- kararlar, uzun yıllar boyunca söylemek istediği sözü sürdüremeyecektir. Bu yüzden biz sürecimizi, A bölgesinin belkemiğini oluşturan ve Taksim'i meydan niteliğine ulaştıran üçüncü adımdan önceye yani Gezi Parkı'nın ve Prost Planları'nın ötesine 1935 tarihine çekiyoruz. Yöntemimiz, süreci 1935'ten başlatıp, A bölgesini karar verilen tarihte tasarlayıp günümüze kadar olan süreçte tüm kırılma noktalarıyla (ki bu noktalar önemli siyasi olaylar, afetler, bürokrasiler ve yönetimlerdir) çarpıştırıp ilk önerilenden kalanları ve kalmayanları görmektir. Sonuç olarak da, tasarımın aslında farklı bürokrasilerin elinde ne kadar dayanabileceğini, dayanması gerektiğini veya tüm bu değişimler karşısındaki direncinin nasıl olması gerektiğini sorgulamaktır. Bunu yaparken süreci geriden başlatmamızın nedeni; tüm bu incelemenin ileri bir tarihte sonlandırmanın bizi çok fazla keyfi veriyle karşılaştırmasıdır. Bu yüzden süreci bilinen ve kesin olan (kısmen) ve sonuçta tekerrür edeceğini düşündüğümüz "tarih"ten başlatmaktayız. Nitekim bu tezin incelendiği sürecin tekrar edeceğini düşünmekte ve dolayısıyla bu durumun aslında gelecek için de bir önerme/metod olduğunu savunmaktayız.-

Yol Götürme/ Yerleşim Eylemi

Şimdi bu iki haritada ilginç olan şey tarihleri itibariyle yerleşimleri. / 18.yy Osmanlı'sında yeni yeni gelişmekte olan Beyoğlu gözüküyor. İlginç olan şey ise bu yerleşimlerin rastgele gözüken yerleşimlerinin aslında ne kadar organik olduğu sorusu ? Çünkü ilk haritaya bakılırsa sadece gelişen yol sistemi kenarlarında yapılaşma gözüküyor. Ee ne var, önce böyle inşa edilmiş (halkın kararlarıyla) sonra yol gelmiş olamaz mı ? (yani gecekondu mahalleleri) gibi bir soru sorulabilir. Dikkat ederseniz  rastgele yollar parseller ortaya çıkarmış ve ortaları bomboş olmasına rağmen sadece yol kenarlarına yerleşilmiş. Bir yere yol götürürsen insan da gelir durumu, yani klasik bir bürokratik faaliyet. Aynı haritanın "yuvarlak içinde" Piyale Paşa kısmına bakılırsa gerçekten organik bir doku yakalanabiliyor. Çünkü o zaman için hatta bu zamana kadar bile ticari bir değeri olmayan sadece tersane işçilerine yurt olmuş bir bölge. Yani anlatmak istediğim bu Pervititch haritalarında ve planlarda gözüken düz hatlı yollar , daha sonraki Cumhuriyet yıllarında açılan geniş bulvarların bürokratik mantığı ve ideolojisinin o dönemde Osmanlı'da vuku bulmuş hali. Bu da aslında bürokratik faaliyetlerin öncelikle gelir, ticaret, aktiflik gibi kavramlarla iç içe olduğu ve organik gözüken dokularda bile etkisinin gözlenebildiği.
Ki zaten gecekondu mahallerine yol götürme faaliyeti genelde halk kaynaklı dokuya, seçim vaadi olarak yapılıyor. Yani buraya da elini kolunu uzatıyor. Burda "Yapı Adası" kavramı ortaya çıkıyor. Çünkü başlangıçta yapı adası olmayan gecekondu mahalleleri veya köyler ( müstakil evler, dağınık yerleşim) bu bürokratik faaliyetlerden sonra gerçekleşen nüfus artışıyla dönüşüme uğruyor. Tabi yerel halk yol geldi, su geldi diye sevinirken bir gelecek öngörüsü yapamıyor. Arttıkça artan yoğunluk, kaynakların azalması eskiyi aratırken, yoğunlaşan bu bölgeleri rant alanı haline yine bürokrasi getiriyor ve yol,su gibi çarpıkça kaşıkla verdiğini kepçeyle alıyor.
Gezi Parkı ve Maçka parkının gerçekten organik öngörüyle inşa edilmesi toplumsal bir analizden geçmeli ve ancak böyle kendini senelerce var edebilmeli bence.

http://www.istanbulkulturenvanteri.gov.tr/   // Haritalar burada mevcut.

Pervetitichler







19 Ekim 2013 Cumartesi

Schedule /

Sayın ve sevgili arkadaşlar,

Heyecana gerek yok. Pazartesi proje sonrası bir toplantı gerçekleştirip iş bölümü yaparak ( tarihi süreçler ile ilgili analizler, masterplan, iç strüktürler zart zurt. ) önümüzde kalan 11 günü verimli geçiricez. 1 Kasım'a kadar yeterli ölçüde nitelikli ürün ve fikir çıkarabiliriz.
P.tesi görüşmek üzere, esen kalın. !

18 Ekim 2013 Cuma

Çift Katlı


Ben bugün çift katlıda düşünürken;

Bu bahsettiğimiz süksesyonun son aşaması bir jungle olabilir mi? (neyin jungle ı?)
Sonunda git gide boşluk öneren, boşluk çıkaran/doğuran bir değişim?

Bu geçmişte tasarlama işinden yola çıkarak ileride İstanbul nüfusunun artacağını (zaten) öngörüp şehirleşme ve nüfusla ilişkili olarak boşluğun ekolizer tadında değişmesi nasıl olabilir? Nüfus azken boşluğun da az alması ama nüfusun çoğalmasıyla boşluğun çoğalması gibi. Bu boşluğun azalması direk somut olarak yapısal doluluk da olabilir.

Gitgide eriyen ve azalan bir sistem.
Bu azalmaya ya da aşınmaya toplum süksesyonunun neden olması 
(mesela son halkada insan olmayabilir ya da sokak diye bi şey olmayabilir mesela insanlar direk boşluklara çıkarlar ya da düşerler- son yazılanlar sadece ama sadece kafa açmak için)

gibi şeyler demişim.
sanki kendi kendime konuşuyor gibiyim bu blogda ne hoş.

12 Ekim 2013 Cumartesi

İki


Okumalardan çıkan bilgiler üzerinden konuştuk biraz ondan sonra da aslında ne söz söylemek istediğimizi savımızın/tezimizin ne olacağı üzerinden konuştuk. Omurgası biraz çıktı ama daha da üstüne düşünülmesi lazım. Şimdi o çok konuşulanlar;

İlk alarak Taksim'in meydan kimliğine kavuşmasının inşa kronolojisini verelim,

1. Yapı - 1731 - I. Mahmut döneminde yapılan su depolama ve dağıtımın taksim edildiği yapı
2. Yapı - 1928 - Cumhuriyet Anıtı
3. Yapı - 1940-1944 - Gezi Parkı

Topçu Kışlası ise; 19. yüzyıl geç Osmanlı eseri olup, 1909'da kışla işlevini yitirmiş, 30 sene boyunca çeşitli kullanımlarda kalmıştır (avlusu İstanbul2un il satdyumu) 1928'de Cumhuriyet Anıtı için kışlanın ahır ve su depoları kaldırılmış daha sonra da yine kışlanın uzantısı olan Talimhane bölgesi de arsa olarak parsellenip imara açılmıştır. Kışla 1939'da tamamen yıkılmıştır. Yıkılma süreci bir kerede gerçekleşmemiş, 1939'daki tamamen yıkım sürecine kadar yer yer yıkılmalar geçirmiştir.


Henri Prost (Fransız mimar ve şehir plancısı) 1936 tarihinden itibaren İstanbul Nazım İmar planları hazırlamaya ve proje konusu olan Gezi Parkı (İnönü Gezisi) ve 2 No.lu Parkı tasarlanamaya  başlamıştır. Kronolojik olarak;

1936 - Prost'un Atatürk'ün çağırmasıyla İstanbul'a gelişi
1937 - Nazım İmar Planında 2 Noçlu park hemen uygulanacak alan
1939 - Parkın projelendirilmesine ait plan,kesit ve aksonometrilerin çizimleri ve Topçu Kışlası'nın tamamen yıkılması
1942 - Uygulamaya esas olanson projenin aksonometrik çizimi
1943 - Gezi Parkı'nın açılışı (Belediye başkanı ve vali Lütfi Kırdar)
1949 - Üst yaya köprüsü ile Gezi Parkı2nın 2 No.lu Park ile bağlanması
         
Gezi Parkı, Taksim Kışlası'nın yıkılmasıyla ortaya çıkan büyük alana Taksim Meydanı'na açılan bir teras olarak, meydana bakan kısmında amfi gibi merdivenlerle meydana açılan bir park olarak tasarlanmıştır. Bu basamaklı giriş hem meydanda yapılacak törenleri izlemeye olanak sağlaması açısından hem de parka anıtsal bir giriş yaratması açısından tercih edilmiştir. Parkın planlamasındaki bu aksiyel yaklaşım yeşil koridora bağlanan açık bir perspektif yaratması açısından tercih edilmiştir.

2 No.lu Park içinde ise (Maçka Parkı-Demokrasi Parkı) Hava gazı fabrikası, lunapark, stadyum, açık hava tiyatrosu ve sergi salonu yer alıyordu.Tüm bu alan, Cumhuriyet Meydanı'ndan başlayarak insanları Gezi parkından geçerek üst geçitle (Divan'ın oradaki-şimdi yok) 2 No.lu parka bağlanacak şekilde tasarlanmış. Aynı zamanda bu üst geçitle birlikte planlanmış bir konut bölgesinin içinde araç trafiği ile kesişmeyen 1500 metrelik bir yaya yolu açılması hedeflenmiş.

Mimarlık Dergisi ( Sayı: 364 ve 285)


------------------------------------------------         -         ----------------------------------------------



Ezgi Prost'un planlarını anlatırken aslında tüm bu tasarımın bir ideoloji veya bir fikir uygulaması üzerinden oluştuğunu, niceliğin değil niteliğin uygulandığını fark ettik. ( Bakınız. Prost'un "serbest mekanlar" ının Osmanlı'nın içeri kapadığı kadın ve çocuklarını kafeslerinden  çıkarma amaçlı olması/ karma toplum doğurmak hedefi) Yani aslında amaç parkın formundan ziyade orada bir parkın olmasıydı. Aynı zamanda Prost'un parklarının diğer bir hedefi de kentsel yaşamı sınırlamak imiş. Sonuç olarak ideolojinin görselleştirilmesi günümüz fiziksel mekanını ortaya çıkartmış.

Buradan yola çıkarak aslında istediğimiz bizim ideolojimizin nitelik kazanmasıdır.

Tıpkı Prost örneğinde olduğu gibi aslında tasarımcı tasarlasa bile,kendisi karar verme mekanizmasından çıktıktan sonra (yetki alımı / ölüm / zaman aşımı gibi ) üretilenin / karar verilenin farklı zamanlarda /bürokrasilerde ve toplumlarda tamamen farklı yollara gidebildiği ya da değiştirilebildiğidir. Bundan sonuçla tasarım ileriyi / bilinmezi veri olarak alabilmeli ve üzerinden iz sürebilmelidir. ( Lütfü Kırdar zamanında verilen bir karar 75 sonrayı nasıl böyle etkileyebildi (dolaylı da olsa) - daha serti için bakınız. "Topçu Kışlası yıkıldı ve 5 kişi öldü") Yani  aslında buradan bir tasarım önermesi olarak tasarım kararlarına mesuliyet kabul ettirmek gibi bir şey çıktı önümüze. Bu durumu, gelecek üzerinden incelediğimizde keyfi boşluklar ortaya çıktığı için (iyi yönetimle mi kötü yönetimle mi inceleyeceğiz? iyi yönetim neden o kadar iyi gibi) bildiğimiz ve tekerrür edeceğini düşündüğümüz geçmiş üzerinden uygulamaya karar verdik. Yani teknik olarak geçmişte tasarlayıp tarihi tekerrür ettirmeye karar verdik.

Bu bürokraside çizilen bir şey başka bürokraside nasıl uygulanır?
Bürokrasiler bir şeyi alıp nasıl yürütür? gibi sorularla birlikte aslında tamamen bürokrasinin yapıp yıktığı bir sistemin eskinden şimdi ve gelecekte var olduğunu netleştirdik. Yine buradan bu tasarım üzerindeki değişim sürecinin bürokrasinin değişmesiyle ortaya çıktığını  ve kullanıma koyma yetkisinin kullanıcıdan çok bürokrasinin elinde tuttuğunu konuştuk. Buradan gelerek aslında bu değişimi oluşturan girdinin toplum/kamu olması gerektiği yine bu yürürlüğün de toplum/kamunun çıkışlı olması gerektiğini söyledik. Yani sonuç olarak kamusal alanın bürokrasinin elinden / mülkiyetinden çıkıp halkın mülkiyetine geçmesi.

Böyle.
Bir sonraki post umuyoruz ki master planlarla olur.





5 Ekim 2013 Cumartesi

04.10


Evet!
İlk toplantımız yapıldı.Yaydığımız bir katılalım mı katılmayalım mı sürecinden ve " Meriç Efendi'nin Erasmus Belgeleri ile Bir Hafta-Bir İsyan Günlüğü " nden sonra toplanabildik.Kısaca neler konuştuğumuzu ve bir ikinci emre kadar neler yapmamız gerektiğini bi yazayım.

İlk karar olarak gerçek mi kurmaca mı kısmında kurmaca kısmının da cazip olduğuna ve eğer kurmaca üstünden gideceksek A Bölgesinin daha uygun olduğuna karar verdik. Sonuç ürün olarak kurmaca olsa da olmasa da A Bölgesi üzerinde çalışacağız.


Projenin açıklandığı sitede yer aldığına göre - http://www.ismd.org.tr/index.php?action=displayWriting&ID=365 - bizden istenen bir dizi şeyden, "demokrasi anlayışının yerleşmesi" ni cımbızla çekip bunun aslında tepeden inme mimari bir "düzenlemeyle" oluşamayacağını, bunun tasarlanan bir sistem ve süreç üzerinden yürüyebileceğini konuştuk. (Kurmaca proje burda devreye giriyor) Bu kurmacanın, Toplum süksesyonu dediğimiz bir senaryoyla gerçekleşebileceğini önerilen mimari kararların da bu değişimle çalıştığını konuştuk. (Daha ziyade zaten bu önerilen mekanlar toplum süksesyonunu tetikleyebilir/iteleyebilir.) Bu sıralı değişimin A bölgesi üzerinden şehirle birlikte kurgulanmasını konuştuk. Tam bu sırada üst ölçek devreye girdi.

Yine bu A bölgesini daha cazip olmasını, Maçka Parkı'nın aslında plan üzerinden bakıldığında şehrin tam ortasında kalmasına rağmen kesitte bakıldığında şehrin kör bir noktasında, bir derin yarığında kaldığını, bu durumunda aslında parkın işlevsizlemesinin nedeni olduğunu konuştuk. Bunun üzerine Mutlu'dan "Maçka parkı düz ayak olsaydı?" ve "Maçka Parkı zaten koruyucu bir yönetim yokken niye yapılaşmadı?" soruları geldi. Bu parkın aslında hiç bir şekilde köprü olarak çalışmadığı, içinden geçilebilecek bir mevkide bile olmadığı (ki kent parkların en önemli özellikleri yol üstünde durağan mekanlar/kullanımlar yaratmalarıdır) öte yandan da üst ölçekten bakarsak (bir delta misali) şehrin bir kısmından gelip bu alanda bir birikme / toplanma yaratabileceğini konuştuk. (Tabi burda da bu birikmenin fiziki vb. sınırları nelerdiri de konuşmak lazım) Yine bu arada belki bu park şehrin bir negatif kısmını zaten hali hazırda biriktiriyor olabilir de dedik.



Burdaki mevcut durumun kalıp kalmaması da yine konuştuğumuz şeylerdendi. Kafa açmak için bu parkın burdan kaldırılmasını konuşup, bazı fikirleri gelecek için hortlatmamak gibi daha temkinli yaklaşımları da tartıştık.

Şimdi dağıtılan okumaları bir okuyup tekrar toplanacağız. Bir de aşağıya jürinin bize verdiği wishlisti de yazayım ki sık sık dönüp dönüp okuyalım.

Amaç ve Beklentiler

Gezide yaşanan deneyimlerin ışığında İstanbul Serbest Mimarlar Derneği olarak açtığımız bu yarışmanın amacı ve beklentilerimiz bu park alanında ve çevresinde nelerin yapılabileceğini veya hangi nedenlerle yapılamayacağını tartışmaya açmaktır.

Hedef, kamusal alan ve mekân üretimidir.

Yarışmacılardan projenin tarafları konusunda modeller üretmeleri, bunlar arasındaki dengeleri tanımlamaları ayrıntılı hale getirmeleri ve ilişkilerle ilgili örüntüleri oluşturmaları beklenecektir. Bu bağlantıların gerçek ya da kurmaca olmalarına yarışmacılar karar vereceklerdir. Katılımcılardan beklenen üretilen fikirlerin bir fiziksel mekân kullanımı olduğu kadar siyasal kararlar alma, mekân üretme ve sosyal kullanım senaryosu oluşturma yönlerinin de bulunduğunu göstermeleridir.
İstanbul Serbest Mimarlar Derneği şu kavramlar üzerinde durmayı ve açılım yapmayı uygun ve yeterli bulmuştur:
  • İstanbul kentinin her geçen gün azalan yeşil alanlarının kent ve kent yaşamı açısından öneminin vurgulanması,
  • Kentsel strüktürlerin tarihsel dönüşümü sürecinde söz konusu alanın güncel anlamlarıyla tanımlanması ve değerlendirilmesi,
  • Alan için önerilen ulaşım şekillerinin ve alt geçitlerin sorgulanması. Bunların mekâna etkilerin irdelenmesi,
  • Alanın simgesel özelliklerinin ve bunların toplum açısından öneminin vurgulanması,
  • Alanın coğrafyasının kent açısından öneminin vurgulanması,
  • Kent ve tarihi ile barışma, kültür ile barışma, kentin ülkenin batılılaşma sürecinde alanın tarihsel öneminin ifade edilmesi,
  • Tarihsel ve doğal verilere saygı,
  • Aidiyet duygusunun ve kültürel belleğin uyarılması,
  • Alanın sivil toplum açısından öneminin vurgulanması katılımcı modellerin irdelenmesi,
  • Kentlinin günlük yaşamına katkısının sağlanması,
  • Kentin tarihi toplanma alanı, yeşil alanı, kültür ve ticaret alanı girişi olarak alan için alternatif kullanımlar düşünülmesi,
  • Kamusal alan kavramının irdelenmesi,
  • Ekonomik, sosyal ve ekolojik sürdürülebilirlik için önlemler düşünülmesi,
  • Anlamlı ve yoğun kullanımlar için alternatifler üretilmesi,
  • Yeni dünya düzeninin küresel metropolü İstanbul kavramının tartışmaya açılması,
  • Kolaycı, slogancı yaklaşımlardan uzak, yapıcı çözümler ve dinamikler gözeten öneriler geliştirilmesi,
  • Şeffaflık, katılımcılık, kentlinin bilinç düzeyinde farkındalık yaratan çözümler geliştirilmesi,
  • Kentli aktörlere müzakere olanakları sağlayacak, toplumsal desteğe aracılık edecek öneriler geliştirilmesi,
  • Yerel yönetimlere yol gösterecek, ufuk açıcı öneriler sunulması,
  • Geleceğe yönelik bir yol haritası oluşturulması, zaman mekân açısından esneklik sağlanması,
  • Genç bakışların kent için düşünme ve vizyon geliştirme yetisinin geliştirilmesi,
  • Kent için ütopyalar yaratılması,
  • Kamuoyu ile iletişim kurabilen bir mimarlık dilinin uygulamada sunulması,
  • Önerilerde kentsel tasarım ve mimari dilin ilham verici bir araç olarak kullanımı.




Yarışma Alanı

A. Bölgesi ve Sahil Bağlantıları
Üst ölçekli senaryolar kapsamında;
Kentsel Açık Alan Strüktürü,
Gündelik yaşam odaklı yeni program önerileri,
Yaya ve araç erişim senaryoları geliştirilecektir.
Alanın topoğrafyası ile program arasındaki ilişkiye özellikle önem verilecektir.
Öneriler kesitlerle desteklenecektir.

Yarışma Takvimi

Yarışma Duyuru Tarihi 30 Temmuz 2013 Salı
Sorular İçin Son Tarih: 27 Eylül 2013 Cuma
Yanıtların Duyurulması: 01 Ekim 2013 Salı
Proje Teslimi: 01 Kasım 2013 Cuma
Jüri Toplantı Tarihi: 09 Kasım Cumartesi
Sonuçların Açıklanması: 13 Kasım Çarşamba

Yarışmacılara Önerilen Kaynaklar

İmparatorluk Başkentinden Cumhuriyet'in Modern kentine: Henri Prost'un İstanbul Planlaması (1936-1951), C.Bilsel ve P.Pinon (ed), İstanbul Araştırma Enstitüsü, 2010.
Osmanlı Başkenti'nden Küreselleşen İstanbul'a: Mimarlık ve Kent. Akpınar, İ.Y., ed., Osmanlı Bankası Konferansı, 15-16 ekim 2010, İTÜ Taşkışla
"Dosya: Taksim Meydanı Düzenlemesi", Mimarlık Dergisi, Sayı: 364
"Aron Angel ile İstanbul, Prost ve Planları Üzerine Söyleşi", Mimarlık Dergisi, Sayı: 285
Dergilerin Temmuz 2013 Gezi Sayıları