12 Ekim 2013 Cumartesi

İki


Okumalardan çıkan bilgiler üzerinden konuştuk biraz ondan sonra da aslında ne söz söylemek istediğimizi savımızın/tezimizin ne olacağı üzerinden konuştuk. Omurgası biraz çıktı ama daha da üstüne düşünülmesi lazım. Şimdi o çok konuşulanlar;

İlk alarak Taksim'in meydan kimliğine kavuşmasının inşa kronolojisini verelim,

1. Yapı - 1731 - I. Mahmut döneminde yapılan su depolama ve dağıtımın taksim edildiği yapı
2. Yapı - 1928 - Cumhuriyet Anıtı
3. Yapı - 1940-1944 - Gezi Parkı

Topçu Kışlası ise; 19. yüzyıl geç Osmanlı eseri olup, 1909'da kışla işlevini yitirmiş, 30 sene boyunca çeşitli kullanımlarda kalmıştır (avlusu İstanbul2un il satdyumu) 1928'de Cumhuriyet Anıtı için kışlanın ahır ve su depoları kaldırılmış daha sonra da yine kışlanın uzantısı olan Talimhane bölgesi de arsa olarak parsellenip imara açılmıştır. Kışla 1939'da tamamen yıkılmıştır. Yıkılma süreci bir kerede gerçekleşmemiş, 1939'daki tamamen yıkım sürecine kadar yer yer yıkılmalar geçirmiştir.


Henri Prost (Fransız mimar ve şehir plancısı) 1936 tarihinden itibaren İstanbul Nazım İmar planları hazırlamaya ve proje konusu olan Gezi Parkı (İnönü Gezisi) ve 2 No.lu Parkı tasarlanamaya  başlamıştır. Kronolojik olarak;

1936 - Prost'un Atatürk'ün çağırmasıyla İstanbul'a gelişi
1937 - Nazım İmar Planında 2 Noçlu park hemen uygulanacak alan
1939 - Parkın projelendirilmesine ait plan,kesit ve aksonometrilerin çizimleri ve Topçu Kışlası'nın tamamen yıkılması
1942 - Uygulamaya esas olanson projenin aksonometrik çizimi
1943 - Gezi Parkı'nın açılışı (Belediye başkanı ve vali Lütfi Kırdar)
1949 - Üst yaya köprüsü ile Gezi Parkı2nın 2 No.lu Park ile bağlanması
         
Gezi Parkı, Taksim Kışlası'nın yıkılmasıyla ortaya çıkan büyük alana Taksim Meydanı'na açılan bir teras olarak, meydana bakan kısmında amfi gibi merdivenlerle meydana açılan bir park olarak tasarlanmıştır. Bu basamaklı giriş hem meydanda yapılacak törenleri izlemeye olanak sağlaması açısından hem de parka anıtsal bir giriş yaratması açısından tercih edilmiştir. Parkın planlamasındaki bu aksiyel yaklaşım yeşil koridora bağlanan açık bir perspektif yaratması açısından tercih edilmiştir.

2 No.lu Park içinde ise (Maçka Parkı-Demokrasi Parkı) Hava gazı fabrikası, lunapark, stadyum, açık hava tiyatrosu ve sergi salonu yer alıyordu.Tüm bu alan, Cumhuriyet Meydanı'ndan başlayarak insanları Gezi parkından geçerek üst geçitle (Divan'ın oradaki-şimdi yok) 2 No.lu parka bağlanacak şekilde tasarlanmış. Aynı zamanda bu üst geçitle birlikte planlanmış bir konut bölgesinin içinde araç trafiği ile kesişmeyen 1500 metrelik bir yaya yolu açılması hedeflenmiş.

Mimarlık Dergisi ( Sayı: 364 ve 285)


------------------------------------------------         -         ----------------------------------------------



Ezgi Prost'un planlarını anlatırken aslında tüm bu tasarımın bir ideoloji veya bir fikir uygulaması üzerinden oluştuğunu, niceliğin değil niteliğin uygulandığını fark ettik. ( Bakınız. Prost'un "serbest mekanlar" ının Osmanlı'nın içeri kapadığı kadın ve çocuklarını kafeslerinden  çıkarma amaçlı olması/ karma toplum doğurmak hedefi) Yani aslında amaç parkın formundan ziyade orada bir parkın olmasıydı. Aynı zamanda Prost'un parklarının diğer bir hedefi de kentsel yaşamı sınırlamak imiş. Sonuç olarak ideolojinin görselleştirilmesi günümüz fiziksel mekanını ortaya çıkartmış.

Buradan yola çıkarak aslında istediğimiz bizim ideolojimizin nitelik kazanmasıdır.

Tıpkı Prost örneğinde olduğu gibi aslında tasarımcı tasarlasa bile,kendisi karar verme mekanizmasından çıktıktan sonra (yetki alımı / ölüm / zaman aşımı gibi ) üretilenin / karar verilenin farklı zamanlarda /bürokrasilerde ve toplumlarda tamamen farklı yollara gidebildiği ya da değiştirilebildiğidir. Bundan sonuçla tasarım ileriyi / bilinmezi veri olarak alabilmeli ve üzerinden iz sürebilmelidir. ( Lütfü Kırdar zamanında verilen bir karar 75 sonrayı nasıl böyle etkileyebildi (dolaylı da olsa) - daha serti için bakınız. "Topçu Kışlası yıkıldı ve 5 kişi öldü") Yani  aslında buradan bir tasarım önermesi olarak tasarım kararlarına mesuliyet kabul ettirmek gibi bir şey çıktı önümüze. Bu durumu, gelecek üzerinden incelediğimizde keyfi boşluklar ortaya çıktığı için (iyi yönetimle mi kötü yönetimle mi inceleyeceğiz? iyi yönetim neden o kadar iyi gibi) bildiğimiz ve tekerrür edeceğini düşündüğümüz geçmiş üzerinden uygulamaya karar verdik. Yani teknik olarak geçmişte tasarlayıp tarihi tekerrür ettirmeye karar verdik.

Bu bürokraside çizilen bir şey başka bürokraside nasıl uygulanır?
Bürokrasiler bir şeyi alıp nasıl yürütür? gibi sorularla birlikte aslında tamamen bürokrasinin yapıp yıktığı bir sistemin eskinden şimdi ve gelecekte var olduğunu netleştirdik. Yine buradan bu tasarım üzerindeki değişim sürecinin bürokrasinin değişmesiyle ortaya çıktığını  ve kullanıma koyma yetkisinin kullanıcıdan çok bürokrasinin elinde tuttuğunu konuştuk. Buradan gelerek aslında bu değişimi oluşturan girdinin toplum/kamu olması gerektiği yine bu yürürlüğün de toplum/kamunun çıkışlı olması gerektiğini söyledik. Yani sonuç olarak kamusal alanın bürokrasinin elinden / mülkiyetinden çıkıp halkın mülkiyetine geçmesi.

Böyle.
Bir sonraki post umuyoruz ki master planlarla olur.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder